ÖLÜMÜN CİNSİYETİ
Merhabalar, değerli Van Taraf Gazatesi okuyucuları ben Nazlıcan Aslan,
genç bir ressamım. Sanatın birçok alanı ile ilgileniyorum. Edebiyat, Fotoğrafçılık,
Resim vs... Uzun zamandır şiir, eleştiri ve düz yazı yazmaktayım. Örgün olarak
Güzel Sanatlar Fakültesi Resim bölümü öğrencisiyim ve aynı zamanda Hukuk
Fakültesi Adalet bölümünde de öğrenim hayatıma devam ediyorum. Sizlere
sunmuş olacağım ilk yazımda Türkiye’de son 10 yılda artan kadın cinayetlerinin
temelinde yatan sorunları dile getirmek olacaktır.
Artan bu cinayetlerin temelinde toplumsal cinsiyet, kadın ve erkek kavramlarının
oluşturduğu soyut algı yer almaktadır. Gerek kadının gerekse erkeğin toplum içerisinde
konum, rol ve değerinin doğru bir şekilde bilinmesi oldukça önemli bir unsurdur. Toplumsal
cinsiyet kavramı çerçevesinde bir erkeğin sahiplenme algısını yanlış yorumlaması kadına olan
baskıyı ortaya çıkarmaktadır. Bu sorun ise kadının sahip olunan bir nesne olarak
nitelendirilmesine yol açmaktadır. Toplum içerisinde bu algıya sahip erkeklerin kadına sahip
olma eğilimi ve onu dilediği gibi kullanma isteği, kadını erkek hegemonyasının kuklası haline
getirmektedir. Kadının sahip olunan nesne ve cinsel bir obje olarak algılanması, onu dilediği
gibi kullanma ve gerektiğinde onu ortadan kaldırma hakkını da beraberinde getirmektedir.
Sahip olunan kadının kaybedilmesi bu algıya sahip erkeğin kişilik bütünlüğü için bir tehdit
olarak algılanmaktadır. Bir erkeğin sahip olduğu kadını kaybetmesi onun otorite ve
hegemonyasına tehdit oluşturduğu için erkeğin kadına yönelik şiddeti yapılan birçok araştırma
ile ispatlanmıştır.
Kadının toplumdaki yeri ve önemi, yaşamsal ve bireysel hakları gibi unsurların doğru
bir şekilde topluma aktarılması gereklidir. Bunun için de uzun süreli ve sistemli bir plan ile
gerekli eğitimlerin verilmesi şarttır. Bireylerin namusun cinsiyet algısına odaklanması yerine
bireye saygı, kadın-erkek eşitliği ve evrensel dürüstlük, doğruluk olgularına odaklanması
sağlanmalıdır. Namus olgusunun bireyin kendisine ait bir değer olduğu vurgulanmalı, nesneye
sahip olmak ve birey olmak arasındaki ilişkiyi değerlendirebilme konusunda farkındalık
kazandırıcı çalışmalar yapılmalıdır.
Merhabalar, değerli Van Taraf Gazatesi okuyucuları ben Nazlıcan Aslan,
genç bir ressamım. Sanatın birçok alanı ile ilgileniyorum. Edebiyat, Fotoğrafçılık,
Resim vs... Uzun zamandır şiir, eleştiri ve düz yazı yazmaktayım. Örgün olarak
Güzel Sanatlar Fakültesi Resim bölümü öğrencisiyim ve aynı zamanda Hukuk
Fakültesi Adalet bölümünde de öğrenim hayatıma devam ediyorum. Sizlere
sunmuş olacağım ilk yazımda Türkiye’de son 10 yılda artan kadın cinayetlerinin
temelinde yatan sorunları dile getirmek olacaktır.
Artan bu cinayetlerin temelinde toplumsal cinsiyet, kadın ve erkek kavramlarının
oluşturduğu soyut algı yer almaktadır. Gerek kadının gerekse erkeğin toplum içerisinde
konum, rol ve değerinin doğru bir şekilde bilinmesi oldukça önemli bir unsurdur. Toplumsal
cinsiyet kavramı çerçevesinde bir erkeğin sahiplenme algısını yanlış yorumlaması kadına olan
baskıyı ortaya çıkarmaktadır. Bu sorun ise kadının sahip olunan bir nesne olarak
nitelendirilmesine yol açmaktadır. Toplum içerisinde bu algıya sahip erkeklerin kadına sahip
olma eğilimi ve onu dilediği gibi kullanma isteği, kadını erkek hegemonyasının kuklası haline
getirmektedir. Kadının sahip olunan nesne ve cinsel bir obje olarak algılanması, onu dilediği
gibi kullanma ve gerektiğinde onu ortadan kaldırma hakkını da beraberinde getirmektedir.
Sahip olunan kadının kaybedilmesi bu algıya sahip erkeğin kişilik bütünlüğü için bir tehdit
olarak algılanmaktadır. Bir erkeğin sahip olduğu kadını kaybetmesi onun otorite ve
hegemonyasına tehdit oluşturduğu için erkeğin kadına yönelik şiddeti yapılan birçok araştırma
ile ispatlanmıştır.
Kadının toplumdaki yeri ve önemi, yaşamsal ve bireysel hakları gibi unsurların doğru
bir şekilde topluma aktarılması gereklidir. Bunun için de uzun süreli ve sistemli bir plan ile
gerekli eğitimlerin verilmesi şarttır. Bireylerin namusun cinsiyet algısına odaklanması yerine
bireye saygı, kadın-erkek eşitliği ve evrensel dürüstlük, doğruluk olgularına odaklanması
sağlanmalıdır. Namus olgusunun bireyin kendisine ait bir değer olduğu vurgulanmalı, nesneye
sahip olmak ve birey olmak arasındaki ilişkiyi değerlendirebilme konusunda farkındalık
kazandırıcı çalışmalar yapılmalıdır.