VAN STK'LARI YETKILILER DERHAL BU KONUYLA ALAKADAR OLMADIR DEDILER...

TAKİP ET

Açlık grevine giren Kadir Karabal ve Esat Naci 102. Gününde Van Baro Başkanlığında Van'daki bazı STK ile birlikte Basın açıklaması düzenlendi...

Ortak Basın Açıklamasını okuyan Av. Savaş Avcı yaşanan sorun sıkıntıları şöyle dile getirdi...
BASINA VE KAMUOYUNA

Tutuklu ve hükümlülere yönelik hak ihlalleri birçok cezaevinde giderek artan bir hal almıştır. Özellikle insan hakları temelli uluslararası kuruluşların yapmış oldukları tespitlerde Türkiye’nin insan hakları karnesinin hiç de iyi olmadığı ve her geçen gün kötüye gittiği belirtilmektedir. Yayımlanan raporlar, yapılan tespitler ve basına yansıyan olaylardan anlaşılacağı üzere Ülkemizin insan hakları karnesinin kötüye gitmesinin başlıca nedenlerinden biri de Cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülere yapılan uygulamaların insan onuruyla bağdaşmayan, temel hak ve hürriyetlerin askıya alındığı uygulamalara sahne olan hak ihlallerinden kaynaklı olduğu belirtilmektedir.
Adalet Bakanlığınca gönderilen genelge sonrası Van F Tipi Ceza İnfaz Kurumunda başlatılan uygulama ile tutuklu ve hükümlülerin tutulduğu hücre ve koğuşlarda yer alan, avlu diye tabir edilen havalandırma alanlarının tel örgü ile kapatılmasının ulusal ve uluslararası mevzuata aykırı olduğu daha önce açıklanan hak ihlali raporu ve basın açıklamasıyla deklare edilmiştir. Tutuklu ve hükümlülerin cezaevi koşullarında açık havaya erişebildiği tek alan olan havalandırma bölümlerinin bu şekilde kapatılması ve tel örgü uygulamasını halen devam ediliyor olması hak ihlallerinin eriştiği boyutu gözler önüne sermektedir. Söz konusu uygulama ile yaşanan hak ihlallerini prostesto etmek amacıyla tutuklu/hükümlü Kadir KARABAK ve Esat Naci YILDIRIM 17.09.2018 tarihinde ölüm orucuna başladıklarını deklare etmiş, avukatları vasıtasıyla yapılan görüşmelerde, ölüm orucuna başladıkları günden itibaren cezaevinde tecride alındıkları, hak ihlallerine ilişkin insan hakları alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarına gönderdikleri mektuplara cezaevi yönetimince el konulduğu, Adalet Bakanlığı ve Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne yazılan talep dilekçelerine yine idarece el konulduğu ve muhataplarına iletilmediği, her gün tutuldukları koğuşlarda arama adı altında baskın yapıldığını ifade edilmiştir. 27.12.2018 tarihi itibariyle 102. Günü girilecek olan ölüm orucundaki tutukluların 4 başlık altında toplanan ve halen devam eden taleplerini daha önce kamuoyuna bildirmiş idik. Tekrar etmek gerekirse;
I. Koğuş havalandırmalarının, diğer adıyla avluların üzerinde ki tel örgülerinin derhal kaldırılması ve insani olmayan kafes mantığına son verilmesi,
II. Her gün sabah ve akşam saatlerinde koğuşların arama adı altında dağıtılmasına son verilmesi,
III. Yasal ve bandrollü olmasına rağmen kendilerine verilmeyen kitapların ve günlük gazetelere erişimin sağlanması,
IV. Herhangi ideolojik ve yasaklı bir içerik olmamasına karşın alınan ve gönderilen mektupların engellenmemesi.

Son derece insani ve makul olan taleplerin karşılanması ölüm orucunun bitirilmesi noktasında elzemdir. Mahpuslar bugün itibarı ile yani 27.12.2018 tarihi itibarı ile 102. Güne girilecek ölüm orucunu sürdürmektedir ve sağlık durumları kritik aşamaya gelmiştir. Mahpuslar artık avukat görüşüne çıkamayacak hale gelmişlerdir. Avukatların yaptığı son 2 görüşme mahpuslara refakatçilik yapan başka bir hükümlü ile görüşülmüş ve alınan bilgilere göre, baş ağrısı, aşırı halsizlik, kemik ve ilik ağrıları, idrarda kanama, aşırı unutkanlık ve gözlerde yanma ve görme bozuklukları vb hastalıkların ciddi boyutlara ulaştığı, artık sıvı tüketiminin neredeyse imkansız hale geldiği, hareket kabiliyetlerinin oldukça azaldığı, konuşmakta zorlandıkları ve Esat Naci YILDIRIM’ın aşırı dikkat bozukluğu, unutkanlık bilinç bozukluğu yönünde bilgiler alınmıştır. Konu ile ilgili olarak Ceza İnfaz Kurumu Yönetimi ile yapılan görüşmeler sonuçsuz kalmıştır. Yine avukatları vasıtasıyla Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne ve TBMM insan hakları inceleme komisyonuna konu hakkında bilgi verilmiş olup henüz bir dönüş alınamamıştır. Van-Hakkari Tabip Odası bu süreçte mahpusların başvurularına istinaden bağımsız bir hekim heyeti ile muayene ve kontrollerin yapılması için mahpuslarla görüşme talebinde bulunmuş fakat bu talep Van Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından reddedilmiştir. Bu durum sağlık hakkı ve hekim seçme hakkının ihlali anlamına gelmektedir. Aynı zamanda hem mahpusların avukatları tarafından Başsavcılığa hem de Van-Hakkari Tabip Odası tarafından Van İl Sağlık Müdürlüğü'ne TTB'nin açlık grevleri ile ilgili uluslararası sözleşmelerde de yer alan hükümlere dayanarak oluşturduğu açlık grevi süresince yapılan takip ve eylemcinin kendi isteğiyle açlık grevini sonlandırması halinde yapılacak tedavi konusundaki protokol resmi başvuru ile iletilmiştir. Buna rağmen mahpusların avukatlarının mahpusların sağlık kayıtlarına ulaşım talebine karşılık verilmediği için bu protokollere uygun yaklaşımın uygulanıp uygulanmadığı tespit edilememiş fakat mahpusların kendi aktarımları ve son süreçte refakatçinin aktarımlarından uygun yaklaşımın sağlanmadığı anlaşılmaktadır. Van Barosu Yönetim Kurulu tarafından Cezaevi Savcısı ile yapılan görüşmede ise; söz konusu tel örgülerin Bakanlık tarafından gönderilen genelge sonucu olarak uygulandığı, uygulamanın genele yayılmadığı ve sona erdirilmesinin de Bakanlık kararı ile olabileceği, sağlık kontrollerinin İl Sağlık Müdürlüğü bünyesinde günü birlik titizlikle takip edildiği, Türk Tabipler Birliğinin İzin taleplerinin uygun görülmediği, İnsan Hakları Derneğinin talebinin ise değerlendirilmek üzere Bakanlığa gönderildiği ancak henüz bir dönüşün olmadığı, tel örgüler dışındaki taleplere yönelik iddiaların ise gerçeği yansıtmadığı, yaşam hakkının kutsallığı dikkate alınarak ölüm orucunun sonlandırılması gerektiği belirtilmiştir.

Bilindiği üzere, tüm ulusal ve uluslararası mevzuatta yaşam hakkının kutsallığına vurgu yapılmakta ve diğer tüm temel hak ve özgürlüklerin yaşam hakkının varlığına bağlı olduğu bilinmektedir. Uluslararası kurallara göre insanların cezaevinde olmaları, onların tüm haklarının askıya alınması anlamına gelmemekte olup, cezaevi koşulları asla ek bir cezalandırma yöntemi olarak kullanılmamalıdır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kuralları ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yaşam hakkını koruma altına almaktadır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 17 Şubat 1987 tarihinde kabul edilen ve Birleşmiş Milletler Mahpuslara Uygulanması Gerekli Asgari Standart Kurallara paralel olarak düzenlenen Avrupa Bakanlar Komitesinin Avrupa Cezaevi Kuralları Üzerine R87 Nolu Tavsiye Kararında da;
Temel İlkeler;
1 - Özgürlüğünden yoksun bırakılmış herkese insan haklarına saygı çerçevesinde davranılması gerektiği,
2 - Özgürlüğünden yoksun bırakılmış olan herkes cezalandırılmalarına veya tutuklanmalarına hükmedilen kararla yasal olarak ellerinden alınmayan tüm haklara sahip olmaya devam edeceği,
3 - Özgürlüğünden yoksun bırakılmış olan kişilere uygulanan kısıtlamalar haklarında uygulanan yaptırımın yasal amacıyla orantılı ve bunun gerektirdiği asgari düzeyde olması gerektiği,
4 - Cezaevindeki yaşam kamusal hayatın olumlu yanlarına olabildiğince yaklaşacak biçimde düzenlenmesi gerektiği,
5- Alıkonma sürecinin tümü özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin özgür toplumla yeniden bütünleşmelerini kolaylaştıracak şekilde yönetilmesi gerektiği,
6 - Bütün cezaevlerinin düzenli idari denetime ve bağımsız izlemeye tabi olması gerektiği yönünde temel kriterler belirlenmiştir.
Avrupa Cezaevi Kuralları bir yargı mercii kararıyla gözaltına alınan veya mahkumiyeti takiben özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilere uygulanır.
CGTİHK kanunu İnfazda Temel İlke başlıklı 2.maddesinde “Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kurallar hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefî inanç, millî veya sosyal köken ve siyasî veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanır” denilmektedir.
Yine aynı kanunun İnfazda Temel Amaç başlıklı 3. Maddesi ise “Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenilen temel amaç, öncelikle genel ve özel önlemeyi sağlamak, bu maksatla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak, hükümlünün; yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmaktır” şeklindedir.
Yine 5275 sayılı yasanın Hapis cezaları ve güvenlik tedbirlerin infazında gözetilecek ilkeler başlıklı 6. Maddesinin 1-b bendinde “Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir” demek sureti ile kişilerin tutuklu ve ya hükümlü olup olmadıklarına bakılmaksızın infaz şekli ve uygulamasının kanuna, anayasaya ve ilgili uluslararası sözleşmelere uygun olması gerektiği hükmedilmiştir.
Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi CPT’ye göre cezaevlerindeki havalandırma yerlerinin bu şekilde kafese çevrilmesini uygar bir topluma hakaret sayılabileceğini, bu nedenle tel örgü ve benzeri koşulların “insanlık dışı ve onur kırıcı muamele” sayılabileceğini belirtmiştir.

Van F Tipi CİK’nda ölüm orucunun 102. gününde olan Kadir KARABAK ve Esat Naci YILDIRIM isimli mahpusların durumu ile ilgili başta Adalet Bakanlığı olmak üzere tüm yetkililerce bir an önce adım atılması, bunun için de ölüm orucuna neden olan Mahpuslara dönük uygulamaların sonlandırılması gerekmektedir. Bu her iki mahpus ölüm eşiğine gelmelerine rağmen, Ceza ve Tevkif evleri genel müdürlüğünün, Adalet Bakanlığının ve TBMM insan hakları komisyonunun sessizliklerini korumuş olmaları, bahsedilen hak ihlallerine ilişkin herhangi bir girişimde bulunmamış olmaları ve yaşam hakkını görmezlikten gelip bu mahpusların ölümününe seyirci kalınması kabul edilemez boyuta ulaşmıştır. Ceza İnfaz Kurumundaki tutuklu ve hükümlülerin en başta yaşam hakları olmak üzere temel hak ve hürriyetlerini sağlamak ve korumak sorumluluğunda olan Adalet Bakanlığı ve Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü ve TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu sorumluluklarını hatırlatıyoruz. Bu kişiler tutuklu veya hükümlü olsa da bu kişilerin yasal bütün hak ve yetkilerinin mevzuata ve eşitlik ilkesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu haliyle bir kez daha biz insan hakları savunucuları ve İnsan Hakları ilkelerine merkez alan İnsan odaklı kuruluş ve dernekler olarak Adalet Bakanlığı’na ve TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonuna sesleniyoruz. Tutuklu ve hükümlü olup olmadığına ve hangi suçtan tutuklu olduğuna bakılmaksızın bütün Ceza İnfaz Kurumlarındaki hak ihlallerine son verilmesini ve Kadir KARABAK ve Esat Naci YILDIRIM’ın ölümlerini beklemeden ve çok geç olmadan gerekli adımların atılması çağrısını yapıyoruz.27.12.2018.