Kürtlerin Nİhal ATSIZ'I :İsmail BEŞİKÇİ

TAKİP ET

0



Nihal Atsız etnik köken olarak Türk, İsmail Beşikçi de Kürt değil. Her ikisi de başkaları adına yaptıkları ulusçuluğu en uç noktaya, ırkçılığa kadar taşıdılar. Her ikisinin de, toplumun diniyle yani İslâmiyet’le araları barışık olmadı. Her ikisi de fikirleri uğruna hapislerde çile çektiler. Haklarını teslim edelim: Her ikisi de -görüşlerine katılın veya katılmayın- ciddi birer ilim ve fikir adamıdır: Atsız çok iyi bir Osmanlı tarihçisi, Beşikçi ise üretken bir Türkiye sosyoloğudur. Atsız’ın fazladan, vasatın üzerine çıkan bir şairliği ve romancılığı da vardır. Atsız, Türk milliyetçiliği üzerinde çok derin izler bırakmıştır. Sadece fikir vermek için belirtelim: Bugün karşınıza çıkan Kürşad isimlerinin tamamının kaynağı, Atsız’ın bir roman kahramanıdır. İsmail Beşikçi’nin Kürtler üzerinde bir “bilge” olarak bırakacağı izleri ve göreceği saygıyı tahmin etmek pek zor değil. Ulusçuluk temelde çok basit bir duyguya dayanır. Bu duygu, benzerlerinize duyduğunuz körü körüne bağlılık ve aidiyet hissidir. “Körü körüne bağlılık” dediğimiz şey “taassup”tur. Ulusçuluğu en iyi karşılayan kelime budur ve bu karşılık ilk defa sosyal bilimlerin gerçek kurucusu olan İbn Haldun tarafından bulunmuştur. İbn Haldun, sorgusuz sualsiz işleyen ve her şartta geçerli olan kabile dayanışmasını “asabiyet” olarak nitelemiştir. Kabile düzeyindeki dayanışma ile ulus düzeyindeki dayanışma arasında sadece nicelik farkı vardır; bu yüzden ulusçuluğun gerçek karşılığı asabiyettir. Bu kavram sosyolojik bir kategoridir ve Başbakan’ın geçtiğimiz günkü kullanımı İbn Haldun’un kategorisine uygundur. Başbakan’ın kullandığı kelime ile “asabî” kelimesi arasında bağlantı kuranlar, farkında olmadan bir gerçeği hatırlamamıza vesile oluyorlar. “Asabî” kelimesi ile “asabiyet”, “taassup” ve “mutaassıp” kelimeleri aynı kökten gelen ve aynı anlamı işaret eden deyimlerdir. Demek ki her ulusçu “asabî”dir, çünkü “fikr-i sabitleri”, yani aslı astarı olmayan takıntıları vardır. Her ulusçu mutaassıptır; çünkü kendi ulusunu kategorik olarak üstün ve haklı görmek, ancak sorgulamaya kapalı, körü körüne bağlılıkla mümkündür.Şayet bir ulusa mensup olmanın sizi, üstün ve değerli kıldığını düşünüyorsanız bunun adı ırkçılıktır. Aynı değer biçmeyi, içinde doğduğunuz ve doğar doğmaz çevrenizde bulduğunuz kültüre dair yapıyorsanız bunun adı da kültür ırkçılığıdır; kafatası ırkçılığından bir farkı yoktur. Soyunuzun veya mensup olduğunuz kültürün size farklı ve bağımsız bir siyasî kimlik kazandırdığını düşünmek, ırkçılığın siyasî sonucudur. Ne soy ne de kültür insana doğuştan bir üstünlük ve kimlik kazandıramaz. Her soyun ve kültürün benzer oranlarda hırsızı, uğursuzu, sahtekârı ve sapığı mevcuttur. Soyu ile üstünlük kazandığını düşünmek sadece aşağılık kompleksini telafi etme çabasıdır. Bu yüzden ırkçılık, sorunlu bir ruhsal kişiliğin yansımasıdır; aşağılık kompleksine saplanan insanlarda yaygındır. Bu kişilik bozukluğunu siyasete taşımak, sadece onaylanma ve meşruiyet arama ve bir hastalığı bulaştırma çabasını yansıtır.İsmail Beşikçi, “ulus devleti aştık” diyen Kürt siyasetçilere, Atsız’ınkine benzer hamaset kokan bir üslupla zılgıt çekiyor: “Yoğun bir asimilasyon politikasına hedef olmuşsun” dedikten sonra, “nasıl milliyetçi olmazsın, nasıl kendi ulus-devletini kurmazsın” diye hesap soruyor (http://www.serbesti.net/?id=2471). Beşikçi, Türk ulus-devletinin yaptıklarını sıraladıktan sonra, Kürtlere tıpa-tıp aynısını önermiş oluyor. Sorulacak tek soru var: Bu kötülüğü neden yapıyor? Atsız’da görüldüğü üzere, insanın mensubu olmadığı bir etnik toplumun ulusçuluğunu yapması ırkçılık gibi hastalıklı düşünceler doğuruyor. Beşikçi’nin bu kötülüğü Kürtlere önermesine başka açıklama bulamıyorum.Zaman