Merhaba ben Figen Çelik, 1993 yılında Van’da başlayan yaşam serüvenim (şimdilik) İstanbul'da
devam etmekte. Çocukluğumdan bu yana yeni ve keyifli şeyler öğrenme isteği beni hep bir
hikâyenin içinden alıp başka bir hikâyenin içine sürükler. Ben de yaşamdan doyum almanın sırrının
bu olduğunu düşünerek hiç itiraz etmeden bu sürüklenişe kapılır giderim. Lise eğitimime kadar
Van'da kaldım. O sürece kadar sürekli sorgulayan, varlığa ve insan doğasına yönelik merakım
sayesinde kendimi Akdeniz Üniversitesi'nde Felsefe okurken buldum. Felsefe eğitimimin bitmesine
yakın Psikoloji eğitimine hızlı bir geçiş yaptım. Lisans eğitimine başlarken odak noktam varlığı,
zamanı anlamak iken lisans bitimine yakın insanların bir şeyleri yapma nedenlerini, davranışlarının
ardındaki hikâyeleri anlamak istedim. Tüm bunları sorgularken yine ilk hareket noktam kendim
oldum diyebilirim. Akademik eğitimimi tamamladıktan sonra uzmanlaşmayı hedeflediğim Uygulamalı
Psikoloji alanında master eğitimine böylelikle başlamış oldum. Çalışmalarıma Üsküdar
Üniversitesi'nde devam etmekteyim. Üzerinde en çok durduğum alanlar aile ve çift terapisi,
Felsefiterapi, pozitif psikoloji ve yapay zekâ bunun yanı sıra psikopatolojik alanda da araştırmalar
yürütmekteyim. Zihnim bu araştırmalarla meşgulken ruhum müzik ve resimle beslendi. Bu
serüvende beni ben yapan her zerreye minnet duyarken düşüncelerimi siz değerli okuyucularımla
paylaşabilmenin heyecanı içindeyim. Umarım muvaffak olabilirim
AİLE İÇİ ŞİDDET ÇOCUK YAŞAMINA NASIL YANSIYOR?
Aile dendiğinde genellikle aklımıza gelen ilk tanım; bireyin doğduğu andan itibaren içinde bulunduğu,
yaşam döngüsü için gereken bakım ve desteğin sağlandığı ve tabi gelişimsel olanakların yanı sıra ruhsal
ve sosyal doyumların kaynağıdır değil mi?
Evet, sağlıklı bir aile ortamında büyüyen her birey için normal olarak böyledir. Fakat aile içinde yaşanan
bazı durumlar bu şekliyle iyimser bir tanımı kısmen ya da büsbütün ortadan kaldırabiliyor ne yazık ki !
Aile kimileri için normal bir ortam olmaktan çıkar, gerilim dolu, çatışmalar içinde sürüklenen, büyük
duygusal çöküşlerin sebep olduğu bir ortama dönüşüverir.
Partnerler, ebeveynler, çocuk ile ebeveynler arasında yaşanan öfke ve saldırganlığa sebep olan birtakım
durumlar, yaşanılan olayın şiddeti doğrultusunda büyük yıkımlara yol açar. Öfkeye yol açan olaylar
genellikle kısıtlama, tehdit etme, yoksun bırakma, küçük görme, örseleyici davranışlarda bulunma vs.
durumlar iken, saldırı davranışının temelinde ise genellikle alkol kullanımı, madde bağımlılığı, geçmişte
yaşanan travmatik durumlar, duygudurum bozuklukları gibi nedenler vardır.
Literatüre bakıldığında aile içinde şiddete en çok maruz kalan bireylerin kadınlar ve çocuklar olduğunu
görürüz. Ortaya çıkan şiddet durumu tüm aile bireyleri üzerinde olumsuz etkiye sebep olsa da en ağır
travmatik etkiler çocuklarda ortaya çıkar.
Çocukların davranış ve iletişim becerilerinin geliştiği ilk sosyal ortam aile ortamıdır. Bu yüzden anne ve
baba çocuk için rol modeldir. Yani anne ve baba arasındaki duygusal - sosyal alışveriş çocuğun düşünsel
ve davranışsal yaşamının profilini oluşturur. Haliyle aile içinde yaşanan her türlü şiddete maruz kalmış ya
da tanıklık etmiş çocuklar yetişkinlikte aynı olumsuz davranışları gerçekleştirirler. Bunun sonucu olarak
da zarar veren, saldıran, maruz kaldığı her türlü şiddeti yakın ilişki kurduğu bireylere uygulayan,
sağlıksız, niteliksiz ve toplumda yok sayılan bir birey ortaya çıkar.
Sonuç olarak şiddetin mağduru olan çocuğu yetişkinlikte ciddi hasarlarla öylece bırakmak hem bireysel
olarak hem de toplumsal olarak bir tehdit unsuru haline getirir. Şiddet gören bir çocuğun ve tabiki ailenin
tüm üyelerinin yaşam kalitesi edinebilmesi için muhakkak profesyonel bir destek alması gerekir.
Nihayetinde mutlu aile mutlu birey demektir..
devam etmekte. Çocukluğumdan bu yana yeni ve keyifli şeyler öğrenme isteği beni hep bir
hikâyenin içinden alıp başka bir hikâyenin içine sürükler. Ben de yaşamdan doyum almanın sırrının
bu olduğunu düşünerek hiç itiraz etmeden bu sürüklenişe kapılır giderim. Lise eğitimime kadar
Van'da kaldım. O sürece kadar sürekli sorgulayan, varlığa ve insan doğasına yönelik merakım
sayesinde kendimi Akdeniz Üniversitesi'nde Felsefe okurken buldum. Felsefe eğitimimin bitmesine
yakın Psikoloji eğitimine hızlı bir geçiş yaptım. Lisans eğitimine başlarken odak noktam varlığı,
zamanı anlamak iken lisans bitimine yakın insanların bir şeyleri yapma nedenlerini, davranışlarının
ardındaki hikâyeleri anlamak istedim. Tüm bunları sorgularken yine ilk hareket noktam kendim
oldum diyebilirim. Akademik eğitimimi tamamladıktan sonra uzmanlaşmayı hedeflediğim Uygulamalı
Psikoloji alanında master eğitimine böylelikle başlamış oldum. Çalışmalarıma Üsküdar
Üniversitesi'nde devam etmekteyim. Üzerinde en çok durduğum alanlar aile ve çift terapisi,
Felsefiterapi, pozitif psikoloji ve yapay zekâ bunun yanı sıra psikopatolojik alanda da araştırmalar
yürütmekteyim. Zihnim bu araştırmalarla meşgulken ruhum müzik ve resimle beslendi. Bu
serüvende beni ben yapan her zerreye minnet duyarken düşüncelerimi siz değerli okuyucularımla
paylaşabilmenin heyecanı içindeyim. Umarım muvaffak olabilirim
AİLE İÇİ ŞİDDET ÇOCUK YAŞAMINA NASIL YANSIYOR?
Aile dendiğinde genellikle aklımıza gelen ilk tanım; bireyin doğduğu andan itibaren içinde bulunduğu,
yaşam döngüsü için gereken bakım ve desteğin sağlandığı ve tabi gelişimsel olanakların yanı sıra ruhsal
ve sosyal doyumların kaynağıdır değil mi?
Evet, sağlıklı bir aile ortamında büyüyen her birey için normal olarak böyledir. Fakat aile içinde yaşanan
bazı durumlar bu şekliyle iyimser bir tanımı kısmen ya da büsbütün ortadan kaldırabiliyor ne yazık ki !
Aile kimileri için normal bir ortam olmaktan çıkar, gerilim dolu, çatışmalar içinde sürüklenen, büyük
duygusal çöküşlerin sebep olduğu bir ortama dönüşüverir.
Partnerler, ebeveynler, çocuk ile ebeveynler arasında yaşanan öfke ve saldırganlığa sebep olan birtakım
durumlar, yaşanılan olayın şiddeti doğrultusunda büyük yıkımlara yol açar. Öfkeye yol açan olaylar
genellikle kısıtlama, tehdit etme, yoksun bırakma, küçük görme, örseleyici davranışlarda bulunma vs.
durumlar iken, saldırı davranışının temelinde ise genellikle alkol kullanımı, madde bağımlılığı, geçmişte
yaşanan travmatik durumlar, duygudurum bozuklukları gibi nedenler vardır.
Literatüre bakıldığında aile içinde şiddete en çok maruz kalan bireylerin kadınlar ve çocuklar olduğunu
görürüz. Ortaya çıkan şiddet durumu tüm aile bireyleri üzerinde olumsuz etkiye sebep olsa da en ağır
travmatik etkiler çocuklarda ortaya çıkar.
Çocukların davranış ve iletişim becerilerinin geliştiği ilk sosyal ortam aile ortamıdır. Bu yüzden anne ve
baba çocuk için rol modeldir. Yani anne ve baba arasındaki duygusal - sosyal alışveriş çocuğun düşünsel
ve davranışsal yaşamının profilini oluşturur. Haliyle aile içinde yaşanan her türlü şiddete maruz kalmış ya
da tanıklık etmiş çocuklar yetişkinlikte aynı olumsuz davranışları gerçekleştirirler. Bunun sonucu olarak
da zarar veren, saldıran, maruz kaldığı her türlü şiddeti yakın ilişki kurduğu bireylere uygulayan,
sağlıksız, niteliksiz ve toplumda yok sayılan bir birey ortaya çıkar.
Sonuç olarak şiddetin mağduru olan çocuğu yetişkinlikte ciddi hasarlarla öylece bırakmak hem bireysel
olarak hem de toplumsal olarak bir tehdit unsuru haline getirir. Şiddet gören bir çocuğun ve tabiki ailenin
tüm üyelerinin yaşam kalitesi edinebilmesi için muhakkak profesyonel bir destek alması gerekir.
Nihayetinde mutlu aile mutlu birey demektir..